Türk milleti tarihi bir dönemeçten geçmektedir. Dünya siyasetindeki çok yönlü değişmeler, oturduğumuz coğrafyanın önemi, sayısal yenilikler karşısında yeni kuşaklarımızı bekleyen tehlikeler bize sorumluluklarımızı hatırlatmaktadır. Bu dönem Ergenekon’da, sıkışıp kaldığımız günlere benziyor.
Ancak biliyor ve inanıyoruz ki, karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu andır. Türk milleti her dönemde kendi bekasını sağlayacak bir kuşağı yetiştirmesini bilen büyük bir millettir. Yakın tarihinde yetiştirdiği, milletinin özgürlüğü, bekası ve mutluluğu için, şahsi menfaatlerini bir yana bırakıp gözünü kırpmadan bütün varlığını ortaya koyan kuşağın adı Ülkücü Hareket’tir.
Ülkücü Hareket, kökü Türk tarihinin derinliklerine uzanan kutlu bir harekettir. Ülkücüler, milletinin sorumluluğunu omuzlarında taşıyan, bunun için hiç düşünmeden kendini feda eden son kuşaktır. Bu kuşak kendisini yetiştirmeye çalışmış, eksikliklerini kendi kıt imkânlarıyla gidermiştir. Zayıf kalmış, güçsüz bırakılmış milleti yeniden yükseltmek için önce kendi ruhunu, beynini, fikrini, bedenini bütün yokluklara karşın güçlendirmeye çalışmış, el yordamıyla bir dünya görüşü oluşturmuş, samimiyetle çalışmış, bütün engelleme ve saldırılara rağmen büyük başarı kazanmıştır. Çanakkale zaferimiz Rus Çarlığının sonunu nasıl getirdiyse, Ülkücü Hareket de Türkiye üzerindeki oyunlarını bozarak Sovyet Rusya’nın sonunu getirmiştir.
Her zaman doğru yerde durduğu ve sadece milletinin öz kaynaklarından beslendiği için Ülkücü Hareket’in gayretleri verimli olmuş; ülkücüler bu milletin şerefli birer has kulu olarak tarihi görevler ifa etmişlerdir.
Türk milletinin dış ve iç düşmanları hep birlikte, her yönden ülkücülere saldırmış, buna rağmen Ülkücü Hareket’i yıldıramamışlardır. Hedefi Ülkücü Hareket’i bitirmek olan ABD maşası Kenan Evren’in yürüttüğü 12 Eylül darbesi dahi onca idam, işkence, baskı ve zulmüne rağmen ülkücüleri sindirememiştir. Her ülkücü, kanındaki asaletten ve aldığı terbiyeden gelen mücadele azmini, her şartta korumuş ve milletine en güzel şekilde hizmetten geri durmamıştır.
Ne yazık ki siyaset, Ülkücü Hareket mensuplarında da çeşitli dalgalanmalar oluşturdu. 1980 sonrasında milliyetçilerin siyası yapıları, ülkücülerin Türk milletine daha güzel hizmetler yapmasının önünü açacak güce erişemedi. Bu nedenle ülkücüler, Türk milletine en güzel şekilde hizmet etmek için, değişik siyasi yapılarda görev aldılar. Gönül bütün ülkücülerin tek bir siyasi çatı altında toplanmasını arzu etse de ülkücülerin farklı siyasi yapılarda bulunması esasen çok doğal bir durumdur. Milletine hizmet etmek için illa bir siyasi yapı içinde bulunmak da gerekmez. Milletini seven her Türk, nerede olursa olsun ona hizmet etmenin yolunu ve yöntemini bulur.
Son yıllarda farklı milliyetçi siyasi yapıların mensubu olup, ülkücü olduğunu iddia eden kişiler, birbirlerine asla hoş görülmeyecek söz ve davranışlar sergiliyor. Bunlar ülkücülerin aralarındaki sevgi, kardeşlik, vefa duygularını zedeliyor. Zedelenme sadece Türk milliyetçileri bünyesinde kalsa iyi. Ülkücü Hareket’in güç kaybetmesi Türk milletinin zayıflaması demek. Bu yüzden bugün Ülkücü Hareket’in bütün mensuplarının her anlamda birleşmesi, bütünleşmesi ve yeniden tek yumruk olmasının yollarını çokça konuşmak gerekiyor. Hangi siyasi çatı altında olursa olsun ülkücünün duruşu değişmez. Farklı yapılardaki ülkücülerin birbirleriyle ilişkilerini sarsacak en küçük bir ifadenin ülkücülüğe sığmayacağı açıktır. Bu yüzden Ülkücülük Hukuku kavramı üzerinde durulmalıdır. Ayrıca vefa duygusunun geliştirilmesi gerekiyor. Birbirinden bayrağı devralan kuşaklarda kopma olmamalı; genç ülkücüler yetişmeli, yetişenler de donanımlı olmalı. Bu yüzden ülkücüler çok okumalı, kendilerini geliştirmeli. Çünkü Türk milletinin son Ergenekon’dan çıkması için ülkücülere ihtiyaç var; zayıf omuzlarında ağır sorumluluk taşımaya alışkın ülkücülerin acilen silkinmeleri gerekiyor.
Kaynak: Günboyu
Yorum bulunmamaktadır.